Sosyal Medya

Ekonomi

''IMF’ye borcumuz bitti, Türkiye’ye baskılar arttı''

Moody’s, S&P ve Fitch’in Türkiye’yle ilgili negatif kararlarını değerlendiren Prof Dr. Erdal Tanas Karagöl “IMF’ye borcumuz bitti, baskılar arttı” dedi. Darbe girişimi sonrasında Türkiye'nin ekonomisini değerlendiren Karagöl, Pandora'nın kutusunu açtı.



Kredi derecelendirme kuruluşları için Pandora'nın kutusu açıldı

Türkiye ekonomisi 2016 yılının ilk altı ayında yüzde 3,9 büyüyerek G-20 ve OECD ülkeleri içinde en hızlı büyüyen dördüncü ekonomi olmuşken kredi değerlendirme kuruluşlarının ülke notunu yatırım yapılamaz seviye indirmesinin anlamı ne? Standart & Poors ve Moody's neden ekonomik verilere uymayan siyasi kararlar veriyorlar? Türkiye, istikrarlı biçimde büyürken ve demokratik hukuk düzenini en sofistike terör örgütlerinin saldırısına karşı can pahasına korurken aslında nasıl bir küresel kuşatmaya maruz kalıyor? Bunun finansal ayağı nasıl işliyor? Cumhurbaşkanı Erdoğan kredi değerlendirme kuruluşlarını eleştirirken Pandora'nın kutusunu mu açtı? Yıldırım Beyazıt Üniversitesi öğretim üyesi, iktisatçı Prof. Dr. Erdal Tanas Karagöl ile konuştuk.

ABD merkezli kredi deÄŸerlendirme kuruluÅŸu Moody’s iki gün arayla Türkiye ile ilgili iki farklı görüş bildirdi ve Türkiye’nin notunu kırdı. 15 Temmuz darbe giriÅŸiminden hemen sonra diÄŸer derecelendirme kuruluÅŸları Türkiye’yi not indirimi için tehdit etmiÅŸlerdi. Ne anlamalıyız bundan, Türkiye yatırım yapılamayacak bir ülke haline mi geldi yoksa ekonomik bir darbe giriÅŸiyle mi karşı karşıyayız?

Sizin de dediÄŸiniz gibi, iki gün arayla Türkiye ekonomisi için birbiriyle çeliÅŸen iki karar var. Aslında bu, kredi derecelendirme kuruluÅŸları baÅŸta olmak üzere uluslararası ekonomi ve finans çevrelerinde Türkiye’nin kısa sürede toparlanmasından duyulan ÅŸaÅŸkınlığı gözler önüne seriyor.

Kredi derecelendirme kuruluÅŸları eski alışkanlıklarının verdiÄŸi inançla hareket ediyorlar, oysaki Türkiye 15 yıl önceki Türkiye deÄŸil. Yani, ÅŸimdi Moody’s Türkiye için “yatırım yapılamaz” notu verdiÄŸinde, tüm sürecin deÄŸiÅŸeceÄŸini ve suyun yönünün deÄŸiÅŸeceÄŸini sanıyorlar. Açıkçası Türkiye için “yatırım yapılamaz” ülke denmesinin bir gerekçesi yok. Ama ÅŸunu diyebiliriz, “Türkiye ekonomisine ayar vermek eskisi kadar kolay deÄŸil”

EKONOMÄ°MÄ°Z 15 YILDA SAÄžLAMLAÅžTI

Neye dayanarak söylüyorsunuz bunu?

2013’e gidelim, Türkiye ekonomisi için makroekonomik göstergelerin çok iyi gittiÄŸi bir dönem. Ãœstelik, 2008 küresel ekonomik krizde Avrupa ülkeleri ekonomik anlamda ağır yaralıyken, Türkiye ekonomisi yüksek büyüme rakamlarını yakalamıştı. Ama bu ÅŸaÅŸkınlığın tek sebebi ülke ekonomisindeki iyileÅŸme deÄŸil. Asıl ÅŸaşırtıcı olan, Türkiye ekonomisi Gezi gibi, 17-25 Aralık gibi giriÅŸimlere raÄŸmen, etkilenmiyor, gücünü koruyor. 15 yıl önce bir Anayasa kitapçığı, en ağır ekonomik krize sebep olmuÅŸtu. Ama ÅŸimdi, hem içerden hem de dışarıdan siyasete ve tabi ki ekonomiye dizayn vermek isteyenler, ne yaparlarsa yapsınlar, ülke ekonomisi etkilense de çok kısa bir sürede toparlanabiliyor.

Bizler bu durumu çok olaÄŸan karşılamaya baÅŸladık farkındaysanız, yani, siyasi istikrar var, güçlü bir halk desteÄŸi var, dolayısıyla ülkeye karşı yapılan giriÅŸimler bertaraf edilecek ve ekonomide sorun yaÅŸanmayacak. Bizler için olaÄŸan olan bu durum, yıllarca Türkiye’de ekonomide, siyasette istedikleri gibi davranabilmiÅŸ odakları rahatsız ediyor. Bu yüzden de, her seferinde akıllara ziyan oyunlarla ve farklı farklı araçlar kullanarak giriÅŸimlerde bulunuyorlar.

TÜRKİYE İLK 6 AYDA YÜZDE 3,9 BÜYÜDÜ

Ekonomik veriler ne diyor? Türkiye büyüyor mu büzülüyor mu?

Türkiye ekonomisinde 2002 yılından bu yana hız kesmeden reformlara devam edilmekte, saÄŸlanan siyasi istikrarla birlikte ekonomik istikrar sürekli hale geldi. Ekonomik büyümeden dış ticarete, enflasyondan iÅŸsizliÄŸe, yatırımlardan kiÅŸi başı gelir artışına ekonominin her alanında iyileÅŸmeler gerçekleÅŸti. Türkiye uzun süredir istikrarlı büyümesini sürdürüyor. Tüm bu yaÅŸananlardan sonra dahi ekonomik büyümeye ara verilmemesi bu verilerin tesadüfi ya da geçici olmadığını göstermektedir. Türkiye ekonomisi 2016 yılı ilk altı ayda yüzde 3,9 büyüyerek G-20 ve OECD ülkeleri içinde en hızlı büyüyen dördüncü ekonomi oldu. Ekonomik büyüme izlemektedir. DiÄŸer yandan, ekonomide baÅŸta da kamu maliyesinin güçlü olması sayesinde, ekonomi içerde ve dışarıdan gelen ÅŸoklardan minimum düzeyde etkilenmekte ve sürdürülebilir bir büyüme ivmesi ile yoluna devam etmektedir. Türkiye, kamu maliyesinin güçlü olması sayesinde belli dönemlerde hane halkı tüketimi ile, bazen kamu harcamaları ile bazen de ihracat ile büyümektedir. Ama her dönem ekonominin bu esnek yapısı nedeniyle büyümeye devam etmektedir 2009 yılının son çeyreÄŸinden beri…

Veriler böyleyken not indirimine gitmek haliyle ekonomik değil siyasi bir karar değil midir?

Öyledir. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisi için büyüme tahminlerinin baÅŸta kredi derecelendirme kuruluÅŸları olmak üzere aÅŸağı yönlü revize edildiÄŸi bir dönemde tahminlerin tutmaması, belirli çevreleri algı yönetiminde baÅŸarısız kılmıştır. Bu dönem hızlandırılacak yapısal reformlar ile belli çevreler, baÅŸta kredi derecelendirme kuruluÅŸları olmak üzere, artık Türkiye ekonomisi ile algı operasyonlarını  gerçekleÅŸtiremeyecekler.

S&P, MOODY'S KAR AMACI GÜDEN ŞİRKETLER

Peki uluslararası bir kuruluÅŸ bu tür siyasi ve ekonomik sonuçları olacak bir kararı neden verir?

Kredi derecelendirme kuruluÅŸlarının organik yapısına bakıldığında, bu kurumlar kar amacı güden ÅŸirketler. Ãœstelik hiçbir denetlenme mekanizmaları yok. Dolayısıyla, ekonomik ve siyasi sonuçlar doÄŸurabilecek kararlar almalarını engelleyecek bir durum yok ortada. Hesap verilebilirliÄŸi yok, karşılaÅŸacakları yaptırım yok. Dolayısıyla istedikleri gibi at koÅŸturabiliyorlar. Kredi derecelendirme kuruluÅŸları darbe giriÅŸimi sonrasında Türkiye’nin gerek siyasi gerekse ekonomik anlamda istikrarının bozulacağından emin bir ÅŸekilde birbirini izleyen açıklamalarda bulundular. Adeta darbe giriÅŸimi ile sonuç alamadıkları ekonomik kaos ortamını yaptıkları açıklamalarla ve son olarak verilen notla canlandırmaya çalıştılar. Uluslararası kuruluÅŸ olmalarını, bu konuda baÅŸarılı olabileceklerine dair bir güvence olarak görüyorlar…

2008 KÃœRESEL EKONOMÄ°K KRÄ°ZÄ°NÄ° ONLAR TETÄ°KLEDÄ°

Dolayısıyla?

kredi derecelendirme kuruluşlarına bakışımız ne yazık ki güven esasından uzak, yani güven duymuyoruz, çünkü verdikleri kararlar sübjektif ve olanı değil olmasını istedikleri resme büründürülüp o şekilde servis ediliyor. 2008 küresel ekonomik krizinin adeta tetikçisi konumunda olan kredi derecelendirme kuruluşlarının yüksek verdikleri bankanın ertesi gün batması piyasa gerçeklerinden ne kadar uzak olduklarının bir başka önemli göstergesidir.

MÜŞTERİ KAYBETMEMEK İÇİN...

Kredi değerlendirme kuruluşları açıkça zayıf Türkiye'yi güçlü Türkiye'ye tercih ediyorlar, diyorsunuz?

Bu yüzden, Türkiye’nin güncel ekonomik ve siyasi durumu ile uyumlu bir notlandırma zaten söz konusu deÄŸil. Çünkü, geçmiÅŸte en büyük müşterileri olan Türkiye’nin kaybedilmesi, yani Türkiye’nin dışarıda para ihtiyacının azalması ve borçlanma faizinin düşmesi açıkçası derecelendirme kuruluÅŸlarını üzmüştü. Dolayısıyla, 15 Temmuz darbe giriÅŸimini de bu açıdan fırsata çevirmekte geç kalmadılar. Tüm kredi derecelendirme kuruluÅŸları harekete geçti ve not indirmeye baÅŸladılar. Hele, Standart and Poor’s (S&P) Türkiye ekonomisinin dünya ölçeÄŸinde bir geliÅŸim hızı gösterdiÄŸi dönemlerde dahi notu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmemiÅŸtir. Oysaki Yunanistan’ın notunu iflasını açıkladıkları dönemde bile yükseltmekten geri kalmamışlardı.

'ÜÇ KIZKARDEŞ'İN TEKELİ

Moody’s, Standart&Poors ve Fitch gibi kuruluÅŸların çalışma sistemleri nedir tam olarak? BaÄŸlı oldukları prensipleri, onları takip eden ve denetleyen bir hakem kurum-kuruluÅŸun olmamasının gerekçesi nedir?

Üç kız kardeÅŸler olarak bilinen ve önde gelen kredi derecelendirme kuruluÅŸları olan Moody’s, Standard&Poor's (S&P) ve Fitch benzer sistemlerle notlandırma yapmaktadırlar. Kredi derecelendirme kuruluÅŸlarının metodolojisi teknik olarak iki kısımdan oluÅŸuyor. Birincisi ekonomik verilerin deÄŸerlendirildiÄŸi objektif deÄŸerler üzerinden yapılan deÄŸerlendirme; ikincisi ise analistlerin öngörülerine dayanan sübjektif bir deÄŸerlendirmenin yapıldığı aÅŸama. Teknik olarak hangisinin daha ağırlıklı olduÄŸu, analistlerin sübjektif deÄŸerlendirme yaparken o ülkeyi ne kadar tanıdığı ise tam bir bilinmez. Bunun yanı sıra bu kuruluÅŸlar notlandırma yaparken aslında kıyaslama yapmaktadırlar. Dolayısıyla ülke farklılıkları gözetilmeden tüm ülkeler birbiriyle kıyaslanarak kredi derecelendirme notu ortaya çıkmaktadır. Bu durum zaten geride olan ülkelerin hiçbir zaman yatırım alamayacakları gibi sonuçlara neden oluyor. Fakat kredi derecelendirme kuruluÅŸlarının bu eleÅŸtirilere verecek cevapları yok.

ONLARI DENETLEYEN YOK!

Ama bu işleyiş büyük bir sorun?

Asıl sorun ise, kredi derecelendirme kuruluÅŸlarının bir denetleme mekanizmasının olmaması. Zaten metodolojik sistemlerinin detayına bakıldığında denetlenmelerinin pek mümkün olmadığı, buna göre bir sistem kurulduÄŸu görülmektedir. Denetlenmemelerinin yanı sıra bir izleme ya da karşı görüş bildirecek, ülkeler bazında bunlarla muhatap olacak bir yapı da mevcut deÄŸildir. ÖrneÄŸin Türkiye’de bugüne kadar verdikleri notlara bakıp bunları izleyen deÄŸerlendiren ve gerekçelendiren bir kurum yok. Bu denetimsizlik kredi derecelendirme kuruluÅŸlarına büyük bir özgürlük alanı vermektedir. Ne yazık ki hesap da sorulamıyor.

CUMHURBAŞKANI 'KRAL ÇIPLAK' DEDİ

CumhurbaÅŸkanıErdoÄŸan Moody’s’in kararını eleÅŸtirirken “bunların cebine parayı koy, istediÄŸin notu al” dedi?

Aslında CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan, Moody’s de dahil olmak üzere bu kuruluÅŸların çalışma yöntemini ve hedefini tartışmaya açarak, bu kuruluÅŸlarla ilgili kafalardaki soru iÅŸaretlerini ifade etti. Şöyle ki, kredi derecelendirme kuruluÅŸları çok da parlak bir geçmiÅŸe sahip deÄŸil, özellikle yaptıkları öngörüler ve kararlarla ilgili. Bu yanlış kararlar, tahminlerinin gerçeÄŸe çok uzak oluÅŸu için 2008 küresel ekonomik krizi en iyi örnek. Bir gün önce bol keseden dağıttığı yüksek notları alan banka, bir gün sonra iflas noktasına geldi. Aynı ÅŸekilde bu durum, ülke notları için de geçerli. Avrupa BirliÄŸi’nin Yunanistan’ı, Portekiz’i, Ä°spanya’yı iflas etmekten kurtarmak için nasıl bir çaba gösterdiÄŸine ÅŸahit olduk. Bu ülkeler için, 2008 küresel ekonomik kriz öncesinde S&P ne demiÅŸ, Moody’s nasıl bir deÄŸerlendirme yapmış? CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın söylediÄŸi, hepimizin kuÅŸkulandığı hatta bir adım ötesi, bildiÄŸi bir gerçeÄŸin yüze çarpılması. Birisi “Kral çıplak” diyecekti, o da yine CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan oldu.

021020162242163104230_2-41

HEPAYNI SAFSATA: SÄ°YASÄ° Ä°STÄ°KRARSIZLIK

Peki bu kurumlar, neye göre, hangi kriterleri önceleyerek ve nasıl bir notlandırma yapıyor?

DiÄŸer ülkeleri bir kenara koyalım, 30 Mart 2014 yerel seçim sonuçlarının hemen ertesi günü, Türkiye için “siyasi istikrarsızlık” riski var açıklaması yapıldı. Her açıklamalarında gerekçe olarak kullandıkları “siyasi istikrarsızlık” açıklamasında ise sürekli yanılıyorlar. 2014’den bu yana, 1 yerel seçim, 1 CumhurbaÅŸkanlığı seçimi, 2 genel seçim gerçekleÅŸmiÅŸ, her seçim öncesinde “seçimlerden kaynaklanan belirsizlik” ifadeleri kullanılmış. Sonuç ise, tahminlerinin de, öngörülerinin de iflas etmesi. Dolayısıyla, bu kurumların nasıl çalıştığının, notlandırmalarının doÄŸruluk ve gerçeklik durumlarının tartışılması zamanı geldi.

YATIRIMCILAR BU NOTLARA PEK BAKMAZ

Anlaşılan o ki, üç kız kardeÅŸin kontrolündeki son derece subjektif, 'ahlaksız' ve denetimsiz bir alandan ve onların keyfi olarak dağıttıkları notların sonuçlarından bahsediyoruz. Bu durum sorgulanmalı, tamam. Ä°flas eden dünya sistemini sorgulamaya açan CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan da BM Güvenlik Konseyi'nden sonra kredi deÄŸerlendirme kuruluÅŸlarını sarsıyor, tamam. Ama ÅŸunu da konuÅŸalım. Bu kararlar Türkiye’yi nasıl etkiler, ne kadar etkiler? Kredi derecelendirme kuruluÅŸlarının verilerine bakarak yatırım yapan ÅŸirketler de var sonuçta?

Avrupa ve ABD kökenli bazı dev yatırım fonları bu kuruluÅŸların kararlarından doÄŸrudan etkileniyor, çünkü fon sahipleri iç tüzükleri gereÄŸi yatırım yapılabilir seviyede not almayan ülke ya da kurumlara yatırım yapamamaktadırlar. Dolayısıyla, kredi derecelendirme kuruluÅŸlarının verdiÄŸi notların doÄŸruluÄŸu ve tabi ki nesnelliÄŸi, fon sahiplerinin yatırımlarını doÄŸru yönlendirmelerini direkt etkiliyor. Ancak, Türkiye’ye yatırım yapanlar arasında bu kuruluÅŸlara bağımlı olanların payı ise çok düşüktür.

Ancak, iç tüzüğünde böyle bir zorunluluk bulunmayan yatırımcıların ise kredi derecelendirme kuruluÅŸlarının verdikleri notları çok da ciddiye aldıkları söylenemez. Bunun en somut örneÄŸini yakın tarihte Moody’s’in not indirimi kararı sonrası yaÅŸadık. Not indiriminin hemen arkasından gelen yatırımlardaki artış, yatırımcıların bu kuruluÅŸların verdikleri notların deÄŸersizleÅŸtiÄŸini apaçık göstermektedir.

Tabi bir de, yatırımcıların kaynak ülkeleri de ekonomik gelişmeler sonucunda değişim göstermiştir. Eskiden yalnızca Avrupa ülkelerinden ve ABD kaynaklı gelen yatırımlar artık doğu ülkelerine kayıyor. Yalnız şunu da belirtmeliyim ki, fonların gideceği adresler çeşitlendikçe, kredi derecelendirme kuruluşlarının not kararları daha da tartışmalı hale geldi.

Bir de piyasada CDS primleri var. Bu primler kredi notundan daha gerçekçi bir tablo sunmaktadır yatırımcılara. Dolayısıyla şirketler yatırım kararı alırken yalnızca kredi derecelendirme kuruluşlarının notlarına bağlı kalarak hareket etmemektedirler.

EN BÃœYÃœK YATIRIM 1994-2012 ARASINDA 

Türkiye'de de böyle mi oldu?

Bunun en iyi ispatı, Türkiye 1994-2012 yılları arasında hiçbir derecelendirme kuruluÅŸu tarafından yatırım yapılabilir seviyede not almamasına raÄŸmen tarihin en büyük doÄŸrudan yabancı yatırım miktarının bu yıllarda almıştır. 1950-2002 yılları arasında yani 50 yıllık sürede ülkeye gelen doÄŸrudan yabancı yatırım miktarı 20 milyar doların altında iken, yalnızca 2006 yılında ülkeye 20 milyar doların üstünde doÄŸrudan yabancı yatırım  girmiÅŸtir. Bu derecelendirme kuruluÅŸlarının yabancı yatırımlar için referans olmadığının bir göstergesidir.

Önemli olan, Türkiye ekonomisinin  ekonomik göstergelerini güçlü hale getirmek ve derecelendirme kuruluÅŸların manipülasyon yapacakları sorunlu alanlardaki yapısal reformların sürdürülmesi.

15 TEMMUZ'DAKÄ° GÄ°BÄ° ÃœLKEMÄ°ZE Ä°NANCIMIZI DÄ°RÄ° TUTMALIYIZ

Askeri yöntemleri kullanan FETÖ darbe girişimine Türkiye bir bütün olarak karşı durdu. Ekonomik darbe girişimlerinde kullanılan aktörler faktörler ise daha farklı. Nasıl bir direnç gerekir?

Ben ikisini birbirinden ayırmıyorum, yani keskin çizgilerle ayrılmıyor halkın sivil siyasete sahip çıkmasıyla ekonomik geleceÄŸine sahip çıkması. 15 Temmuz gecesi, sokaklara dökülen, seçilmiÅŸ CumhurbaÅŸkanı ve seçilmiÅŸ hükümeti savunanlar, aynı zamanda Türkiye’nin ekonomik ve sosyal dinamiklerini de savundu. FETÖ darbe giriÅŸiminde bulunanlar veya bu giriÅŸimin sahipleri ise, darbe giriÅŸimini, bu kez ekonomik alanda deneyeceklerdir. Tüm ekonomik kurumların ve aktörlerin, ekonomiyi olumsuz etkileyecek her giriÅŸim karşısında önlemlerini alması gerekiyor.

Uluslararası arenada da yapmamız gerekenler var. Türkiye ekonomisinin yatırımcılar için güvenli bir liman olduÄŸunu anlatmamız gerek. DiÄŸer yandan ilgili ekonomi kurumları derecelendirme kuruluÅŸlarının verdileri notların Türkiye ekonomisinin gerçek notu olmadığını ve Türkiye’ye haksızlık yapıldığını iyi anlatması gerekiyor. Derecelendirme kuruluÅŸlarının muhatap kurumu kim? Bunun öncelikli olarak belirlenip, bu kuruluÅŸlara karşı muhatap kurumun ciddi ÅŸekilde çalışması gerekiyor. Ayrıca, derecelendirme kuruluÅŸlarına karşı Türkiye’nin vereceÄŸi en iyi cevap, ekonomideki yol haritasını geniÅŸletmek ve çeÅŸitlendirmek. Yeni ihracat partnerleri, özellikle enerjide uluslararası düzeyde projeler, Ä°stanbul Finans Merkezi’nin hayata geçirilmesi, ekonomide sorunlu alanların önceleyerek çözüm üretilmesi, bu adımlardan yalnızca birkaçı. Ancak, tüm bunların ötesinde hepimize düşen bir görev var. Türkiye’ye ekonomisine duyduÄŸumuz inancı ve güveni artırmak. Ekonomide beklentilerin gücü, göz ardı edilemez. Bu yüzden, öncelikle bizim, tıpkı 15 Temmuz’da olduÄŸu gibi, güven ve inancımızı artırmamız gerekiyor.

EKONOMÄ° DÃœNYAMIZIN TEPKÄ°SÄ° YERÄ°NDE

Türkiye siyaset ve ekonomi dünyası genel olarak Moody’s’in kararını “ekonomik deÄŸil siyasi bir karar” olarak deÄŸerlendirdi. Bu söz ve bakış birliÄŸi direnme-dayanma gücümüze katkı sunar mı yoksa beyhude iyi niyet bildirimi olarak kalır?

Türkiye ekonomisinin göstergeleri iyi bir seyir izlerken ve 15 Temmuz darbe girişiminin etkisini kısa sürede atlatmışken, böyle bir not kararının verilmiş olması, doğal olarak kararın ekonomik değil siyasi yönlendirmeyle ilgili olduğu yorumlarına sebep oldu, ki haklı bu yorumlar.

Bu ÅŸekilde cevap verilmesi veya reaksiyon gösterilmesi bence önemli, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde. Bakın Moody’s kararını eleÅŸtirebilen, nasıl bir deÄŸerlendirme yaptığını sorgulayabilen bir noktadayız. BaÅŸlıca sorun ÅŸu: Ne oldu da Türkiye deÄŸerlendirmeniz deÄŸiÅŸti? EÄŸer bu karar, yatırımcıların Türkiye kararını etkileyecekse, aynı ÅŸekilde yatırımcılara biz de ÅŸu ÅŸekilde sesleniyoruz: Karar siyasi ve deÄŸerlendirmeler tutarsız. Bu da, Türkiye’nin en tabii hakkı.

Ayrıca ÅŸunu unutmamak lazım: Kredi derecelendirme kuruluÅŸları ve  bu kuruluÅŸların notuna göre  borç veren bankalar ve finansal kuruluÅŸlar artık çok iç içe girmiÅŸtir. Beraber ve ortak bir amaç için hareket eden bu yapılardan ülkeler ve dolayısıyla ülke firmaları için adil not beklenir mı?

IMF'YE BORCUMUZ BÄ°TTÄ°, TÃœRKÄ°YE'YE BASKILAR ARTTI

Türkiye 2012’den belki 2010’dan beri ağır çekim bir darbe sürecinin içindeydi. Çok ayaklı bir mekanizma vardı. Ekonomi ayağı nasıl iÅŸliyordu? Bu sürece dair neler söyleyebilirsiniz?

Geçmiş dönemlerde Türkiye üzerinde oynanan oyunların başarıya ulaşmasının sebebi, yani örtülü darbe diyebileceğimiz müdahalelerin başarılı olmasının nedeni ekonominin zayıf olmasıydı. Kamu borcu ve bütçe açığı yüksek bir ülkede, üstelik bir de siyasi istikrarı yoksa pek tabi ki bu girişimler başarıyla sonuçlanıyordu.

AK Parti’ye açılan kapatılma davasında, Gezi olaylarında, 17-25 Aralık’ta ve tabi son olarak 15 Temmuz darbe giriÅŸiminde de amaç belliydi. Siyasi istikrarsızlık ve kaos oluÅŸturup, ekonomik kriz çıkarmak. Ekonomide ne zaman ataÄŸa kalksa Türkiye, sürekli önü kesilmeye çalışılıyor. IMF’ye borcumuz bitirdiÄŸimiz Mayıs 2013’den sonra, tüm baskılara raÄŸmen Türkiye borç anlaÅŸması yapmadı IMF’le, sonrasında Gezi olayları baÅŸladı. 17 Aralık günü, dönemin Enerji Bakanı’nın Türkiye’nin enerjide merkez olmasında çok önemli bir proje olan TANAP için Azerbaycan’da bulunması tesadüfle açıklanamaz. Bakın, CumhurbaÅŸkanı ErdoÄŸan’ın ABD ziyaretinde fon sahipleri ve yabancı yatırımcılarla geçen olumlu toplantı ve görüşmelerinin hemen akabinde Moody’s kararı geldi.

TERÖRÜN TURİZME DARBESİ KONJONKTÜRELDİR

Daha spesifik bir ÅŸey sormak istiyorum. Terör yükselirken eÅŸ zamanlı olarak Türkiye’nin turizm gelirleri de düştü. Terörle mücadele hukuki, idari ve askeri olarak sürüyor ama negatif etki sürüyor mu aynı ÅŸekilde?

Turizm gelirleri bu dönemde önceki dönemlere nazaran daha hızlı bir düşüş yaÅŸadı. Bu duruma konjonktürel bakmakta fayda var. Çünkü, uçak krizi nedeniyle Rusya ile gerilen iliÅŸkiler sonrasında, önceki yıllarda yüksek sayıda turistin geldiÄŸi Rus turist sayısında azalma oldu. Ayrıca, turist sayısında azalma ve dolayısıyla turizm gelirlerindeki azalış Türkiye ekonomisinin makro ekonomik göstergelerini zayıflatmaz. Turizm gelirlerindeki azalış nedeniyle cari açıkta devam eden sürdürülebilir seviyenin zarar göreceÄŸi ve dolayısıyla kredi derecelendirme kuruluÅŸlarının not indirme için bir gerekçe ortaya çıkar söylemi açıkçası çok anlamsızdır.                                  

İNSANLAR ÖLÜYOR, SİLAH SANAYİ KAZANIYOR!

Türkiyeve yakın bölgemiz terör örgütleri eliyle büyük bir ateşin içine çekildi. İnsanlığın öldüğünü, devletlerin nasıl sıkıştığını gördük. Bütün bu süreçten ekonomik açıdan kazançlı çıkanlar oldu ama! Savaştan nemalanan devletleri ve silah sanayini, savaştan kandan beslenen şirketlerin devletler üzerindeki etkisini ve terör örgütlerinin finansmanını konuşmanın vakti geldi de geçti galiba?

Türkiye’nin de içinde bulunduÄŸu coÄŸrafya, ne yazık ki huzursuzluÄŸun kader olarak belirlendiÄŸi bir bölge. Bakın, Türkiye ve Ä°ran dışında siyasi istikrarın olduÄŸu bir ülke yok. Irak’ın, Suriye’nin durumu ortada. Yanız bu döneme has deÄŸil bu durum, bölgede siyasi istikrarın olmasında rahatsız olan, bölgenin ateÅŸ çemberi olmasını isteyen ve bunun için de uÄŸraÅŸan ülkelerin varlığı sır deÄŸil.

Uluslararası aktörlerin Suriye’de yaÅŸanan insanlık dramına sessiz kalmaları, hem bölgede istikrar saÄŸlanırsa bu bölgenin gücünden korkmaları, hem de çatışma ve kaosun devamıyla silah sanayinin devamlılığını saÄŸlayan pazarlar açık kalıyor. Türkiye’nin bölgede etkin olmasını engelleme çabaları, tam da bu yüzden. Savaşın veya çatışmanın süresi, aynı zamanda silah sanayisini sattıkları pazarın açık kalacağı süreyi belirliyor. Yani, bir taÅŸla birçok kuÅŸ vurulmuÅŸ oluyor.

Ancak bölgesel istikrarsızlığın vurduğu en büyük kuş, bölgenin ekonomik gücünün kullanılamayışı. Ekonomik potansiyelini kullanamayan, aksine başka ülkelerin bu kaynaktan faydalanması da, bölgede huzur ve istikrarın olmaması için çabaların devam edeceğini işaret ediyor.

SöyleÅŸi: Fadime Özkan

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.